Yerel

NASIL BİR ŞEY ÖLMEK?

NASIL BİR ŞEY ÖLMEK?

Toplumun Nefesi; 

Merhaba kıymetli okuyucularım; Bugünlerde ölümden bahsetmek istemem fakat korona, kanser ve kalp krizinden kaybettiklerimiz bizi derinden üzüyor.

Geçen gün dört arkadaşım ile yardımsever iş adamı Cemal Yeşilyurt’un vefatı bizleri derinden üzdü. Sonuçta er ya da geç ölümden kaçışın olmadığını hepimiz biliyoruz.

Bizlerin cehalet çağında olmadığımızı düşünmek istiyorum fakat son zamanda yaşadıklarımızdan maalesef ders alamayanların yaşattıkları ortada.

Bu konuda yöneticileri düşündürmek adına; Maske, mesafe ve hijyen kurallarından maskeye tamam, hijyene tamam ya bu mesafe ile ilgili sorunlar çığ gibi günden güne artıyor.

Bu konuda yazılanlar ile araç içi görseller mükemmel de içine binen insan sayısı fazla olunca mesafe kuralına nasıl uyulacak?

Otobüslerde ayakta yolcu almıyorsunuz bu güzelde orada otobüs bekleyenler neyle gidecek? O zaman o hattaki otobüs sayısında araç geçiş süresini kısa tutarak otobüs takviyesi yapmalısınız.

Tramvaya gelelim hala sabahları belli hat arasında sosyal mesafe olamıyor. O zaman o tramvay duraklarına ek otobüs uygulaması yapın insanlarda o saatlerde bu sorun bir nebze olsun çözülebilsin. Yoksa söylemler uygulanamadıktan sonra hiçbir inandırıcılığı olamaz.

Evet, çok önceden bu konuyu kaleme almıştım fakat yaşananlardan dolayı buyurun tekrar bir daha okuyalım.  

İnsanın varoluşundan beri merak ettiği en önemli soru üzerine nice düşünürler kafa yordu, nice bilginler tezler üretti, nice lafazanlar tartıştı. Fakat vardığımız nokta hiç değişmedi: Tümden bir belirsizlik, yokluk, hiçlik hali.

Sokrates’in Savunması ise; Dört bir yanımızı saran şu “cehalet Çağı’nda bilmediğini bilmenin de bir erdem olabileceğini hatırlamak belki de bizi kurtaracak olandır.

Sosyoloji ve kamu sağlığı alanında çalışmalarıyla tanınan akademisyen Dr. Allan Kellehear ise “Ölmek ne tek bir şey, ne tek bir deneyim, ne de basitçe sağlık durumundaki kötüleşme ya da zayıflık klişesi” diyor. Ölme her zaman sağlık durumundaki kötüleşmeyle, umutsuzlukla ilişkili olmasa da, sağlığını yitirme ve çaresizlik hemen her zaman yaşamın sona erişiyle ilişkilendirilir.

Bu çalışmada Eshab-ı Kehf miti bağlamında ölümün çeşitli zamanlarda, dinler ve inanışlarda, felsefelerde ne anlama geldiğine dair bir çerçeve belirleme gayreti içinde olunmuştur.

İnsanın varoluşsal kaygıları ile toplumun insandan beklentileri arasında insan aklının nasıl formüller ürettiği tespit edilerek süreklilikler ve farklılıkların neler olduğu, saptanmaya çalışılmıştır.

Buna göre, insanın ölüm bilincine sahip olması öncelikle onun ölümsüzlük arayışına girmesine neden olmaktadır.

Ölümsüzlük arayışı, ruh-beden ayrımı ve insanın ruh-akıl-nefsi ile özdeşleştirilerek neticede ölümlü olanın beden olduğu dolayısı ile insanın ruh akıl-nefsi olarak ölmeyeceği ya da yeniden dirileceği dinler tarafından formüle edilmiştir.

Sonuç olarak; Her doğal olayda olduğu gibi ölüm olayı da toplumsal kültürel anlam dünyası tarafından anlamlı kılınmak durumundadır. İnsanı buna iten aklıdır ki bu insandaki kendilik farkındalığıdır.

Yazıma Yahya Kemal Beyatlı’nın Eylül Sonu adlı şiirinden bir alıntıyla son vermek istiyorum.

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor; Lakin vatandan ayrılışın ıstırabı zor.

İnsanın ilim ve edebi, en büyük varlığıdır. Eskimez, çürümez, kaybolmaz.

(Mevlana)  

Düşündürebilmek, gelecek için üretilecek ürünün ana kapısıdır.

(Kazım İLHAN)

Bu sözün ne kadar önemli olduğunu konular işlendikçe fark edeceğimizden eminim.

Toplumun ve ailenin en büyük ilacı doğru iletişimdir.

(Kazım İLHAN)

Birlikte siz, biz demeden, sıcak, sevecen ve mutlu birlikteliklerin bir arada olduğu sağlıklı neşeli yarınlar dilerim. Hoşça kalın.

KAZIM İLHAN

SOSYOLOG VE AİLE DANIŞMA

Takip Edin

Çok Okunan Haberler