Tavsiye Edin

Siz coronanın hangi aşamasındasınız?

Siz coronanın hangi aşamasındasınız?

Canlılar, yüzyıllar içinde, kendi ölümünü geciktirmek ve yeni nesiller oluşturabilmek amacıyla belirli savunma mekanizmaları geliştirmişlerdir (Ör. iğrenme duygusu, yükseklik korkusuna sahip olmak gibi). Bu mekanizmalar bize zarar verme ihtimali olan yerler, durumlar ve davranışlardan kaçınmamızı sağlar, dolayısı ile bizler için koruyucu niteliktedir.

 Gündemimizin neredeyse tamamını oluşturan Covid-19 salgını gibi tehlikeler, bizi korumak için beyinlerimizde ‘kriz masası’ oluşturur ve savunma mekanizmalarımızın normalden çok daha aktif çalışmasını sağlar.

Hastalanmamak, etrafımızdakilere hastalık taşımamak, işe gidebilecek ve  çocuklarımıza bakabilecek gücümüzü kaybetmemek, bugünlerdeki temel amaçlarımız haline gelmiştir. Ortam koşulları ve risklerinden dolayı, bu isteklerimizin gerçekleşme olasılığı da, tehlike altına girmektedir. Bu durum belirsizlik oluşmasına ve kaygılarımızın artmasına yol açmaktadır.

Kaygılarımız da hastalık bulaşma riskini en aza indirebilmek için kaçınma davranışlarında bulunmamızla sonuçlanır. Bu davranışlara

  • Bulaş riski olan yüzeylere dokunmaktan kaçınmak (otobüs demirini peçeteyle tutmak)

  • Kişisel hijyeni sürdürmek için gereğinden fazla el yıkamak/dezenfektan kullanmak

  • Yemek seçmek/kokulara karşı duyarlı hale gelmek örnekleri verilebilir.

 Böyle davranışlar, belirli bir düzeye kadar işlevseldir ve koruyucu özelliktedir. Fakat bazı kişiler, diğerlerine oranla belirsizlik yaratan olaylara karşı daha duygusal tepkiler vermeye, daha kolay kaygılanmaya yatkındır.

Virüsün gözümüzün göremediği bir varlık olması, hangi yüzeyde, kimin vücudunda olduğunu bilemememiz, bizi bir belirsizlik ile baş etmek durumunda bırakır. Bunun yaratacağı kaygı muhakkak ki kaçınılmazdır. Fakat bu kaygıyla tanışma noktamız ve sonraki aşamaları hakkında fikir sahibi olmak, ilerleyen süreçlerde duygusal olarak neler deneyimleyeceğimizi bilmemize, kaygı düzeyimizin üzerinde kontrol sahibi olmamızı kolaylaştırabilir.

Covid-19 salgını süreci boyunca yaşadıklarımızı; önceden duymuş olabileceğiniz inkar, öfke, pazarlık, umutsuzluk ve kabullenme aşamaları ile tarif etmeyi deneyebiliriz. Belki bu şekilde kaygı düzeyimizi biraz olsun kontrol etmeye çalışabiliriz.

 İnkar  ‘’Ya bize bir şey olmaz!’’

Toplumun bütününü etkileyen birçok farklı olayın ilk evresinde, çevremizde en sık gözlemlediğimiz tutumlardan biridir inkar. Covid-19 salgını ilk olarak 2019 yılının Aralık ayında ortaya çıkmış olmasına rağmen, vatandaşlarımızın bu konu ile ilgili farkındalığı, yeni yeni oluşmaktadır. Bu yılın ilk iki ayında, hatta bugün bile, oldukça çok sayıda insan, ‘biz nelerin üstesinden geldik’, ‘virüs bize bir şey yapmaz’, ‘o ülkelerde bizim gibi yaşamıyorlar, bu yüzden başlarına bu musibet geldi’ gibi düşünceleri savunmaktadır. Fakat zaman içerisinde diğer ülkelerde artan vaka sayıları ve ölüm haberleri, git gide artan bir sıklıkla karşımıza çıkmaya ve insanları bu konuda düşünür hale getirdi. Bu gelişmelerle birlikte bir kısmımız, inkar evresini yaşamayı tamamlayarak ikinci evre olan öfkeye geçmiş oldu.

 Öfke  ‘’X olduğu İçin Bugün Bu Haldeyiz! Y Yapsaydık Böyle Olmazdı!’’

Tehlikenin farkına varmasıyla beraber insanlar, kendini koruma içgüdüsüyle doğal olarak savunma mekanizmalarını devreye sokar. Yaşam tarzı, kültürel ve manevi değerleri kendisininkine yakın olan kesimler ‘kendinden’ sayan, uzak olanları ötekileştiren bir tavır benimsemeye başlar. Bu süreçte, yeme alışkanlıklarından gezi hobilerine, dini ritüellerinden kişisel temizlik anlayışlarına kadar her konuda birbirilerini acımasızca eleştirip, uç cephelere dağılır. Salgının daha fazla yayıldığı ülkelerdeki insanlar, bu evreyi atlatarak üçüncü evre olan Pazarlık noktasına bize kıyasla çok daha erken ulaştı bile. Ancak ülkemizde ‘Öfke’ evresindeki vatandaşlarımızın yalnızca bir kısmı, üçüncü evreye (Pazarlık) geçebilmiştir.

 Pazarlık ‘’Eve kolonya stoklarsam belki bunları atlatırım?’’

Öfkelenmenin uzun vadede işine yaramadığını, hatta önlem almayı geciktirerek zarara yol açtığının farkına varan insan, hali hazırdaki duruma ayak uydurabilmek için belirli taktikler geliştirmeye başlar. Bir süre öncesine kadar, dış basının haberleri olarak bize sunulan boş market rafı görselleri, artık ülkemizin de bir gerçeği haline geldi. Bugün insanlar, komşusunu elinde poşetlerle görür, dostundan ‘erzak stoklayın’ konulu telefonlar alır halde buldu. Yediğine içtiğine dikkat etmeye, ellerini sürekli yıkamaya, kolonya ve dezenfektan kovalamaya başladı.

Pazarlık evresindeyken,  ‘giysimi 60 derecede yıkarsam virüs ölür,  %70 yerine %90’lık alkolle elimi silersem şansım yükselir, insanlarla tokalaşmazsam bana bulaşmaz’  gibi hesaplar yapılmaya başladı. Bu pazarlıklarda sunulan teklifler büyük ölçüde işe yaramakta. Fakat zaman içinde insan, yalnızca bireysel olarak tedbir almanın bu virüsün yayılmasına bir engel teşkil etmediğini fark etmeye başladı. Kişi her ne kadar tedbiri elden bırakmasa da, maalesef insanlar bu 5 evrenin basamaklarında eş zamanlı hareket etmiyor. İnsan pazarlık evresine olsa da, hala ‘inkar’ evresinde yaşamını sürdüren, ‘bize bir şey olmaz ya’ diyen kişilerle aynı toplumda yaşıyor. Toplum olarak aynı bilinçte olmamak tehlikeyi azaltmanın önüne geçiyor.

Ne zaman ki insan bu gerçekleri fark eder ve her şeyin kötüye gideceği hissine kapılırsa, 4. Evre olan Umutsuzluğa doğru adımını atmış olacaktır.

 Umutsuzluk ‘’Bu yolun sonu nereye varacak? Hepimiz ölecek miyiz?’’

İnsanlar, yaşadıkları günün, yolun sonuna olan yakınlığını sorgulamaya başladığı zaman, çeşitli yönlere doğru savrulabilir. Günümüzdeki salgın problemini Umutsuzluk evresi çerçevesinde değerlendiğimizde akla pek çok ihtimal gelebilir. Hayattaki her şeyi boş vermekten, evinin köşesine çekilip her şeyin biteceği günü beklemeye, belki de sevdiği kişilerle vedalaşmaya varacak kadar, pek çok farklı davranış etrafta gözlemlenebilir hale gelir. Bu tür durumlarda standart bir tepki olamayacaktır. Bilakis, bu evredeki her birey, tepkisini tür ve şiddet derecesi yönünden birbirinden farklı şekilde gösterecektir. Belirli bir sürenin sonunda, içinde bulunulan durumun bireye özgü olmadığı, kaygı duyulan salgının herkesin ortak paydası olduğu fark edilecektir. O gün, duruma isyan etme ve umutsuzluğa kapılma ağırlıklı olan Umutsuzluk, yerini son durak olan Kabullenme evresine bırakacaktır.

Kabullenme ‘’Ben üzerime düşeni yapayım, her şey olacağına varır..’’

Birçok kültürde olduğu gibi bizde de, kabullenme aşamasıyla ilgili birden fazla atasözü ve özdeyiş vardır. İnsan, tarih boyunca salgınlar, savaşlar, kıtlıklar, göçler, doğal afetler ve kazalar yaşadı. Bu tür insani krizleri fiziksel ve ruhsal yönden sağlıklı şekilde atlatmaya başaran her insan, bu 5 evrenin basamakları teker teker geçmiş, en sonunda kabullenme noktasına ulaşmış kişilerdir. Bu da, kişinin kendi etki alanını fark etmesi ve bu etki alanının dışındaki şeyler üzerinde -ne kadar istese de- etki sahip olmadığını anlamasıyla gerçekleşmiştir. ‘Önümü kış tuttum, yaz çıkarsa bahtıma’ diyebilen, üzerine düşeni yapan, elinden geldiği kadar çevresini de bilinçlendirmeye çalışan kişi, yepyeni bir noktaya ulaşacaktır. Bu noktaya vardığında, artık acil servis ve yoğun bakımlarda sabahlayan sağlıkçıları düşünecek, aşı ve ilaç geliştirmeye çalışan bilim insanlarının çabalarını görmeye başlayacak belki manevi değerlerine de sımsıkı sarılır hale gelecektir. Elinden geleni yapmanın ve etkisi olan insanların elinden geleni yaptığının farkındalığıyla bir huzura kavuşacaktır. Bu farkındalıkla beraber gelen huzur, o insanın elinden tutup, onu Umutsuzluk noktasından çekip Kabullenme evresine getirecektir.

Bildiğimiz ve bilmediğimiz birden çok sayıdaki değişken, 5.evreden sonra ne olacağını öngörmemizi zorlaştırmaktadır. Fakat bireysel olarak, yaşadığımız kaygıyı ve bu kaygının seviyesini düşünerek, hangi evrede olduğumuz konusunda fikir sahibi olabiliriz. Bu farkındalık gözümüzün önündeki sisi biraz aralayıp basamağın getireceklerini bize hatırlatabilir, belirsizlikleri biraz da olsa azaltabilir.

Siz hangi evredesiniz?

Ekin Demirci
Uzm.Psk

Takip Edin

Çok Okunan Haberler