Düşündüren Haberler

Değişmek zorunda olan dünya

Değişmek zorunda olan dünya

Donald Trump’ın salgın soytarılıklarına yanıt, Çin’in devlet kontrollü medya organı Global Times gazetesinin editörü Hu Şijin’den geldi. Hu, 100 bin Amerikalının ölümüne engel olamayan Trump’ı, insanların dikkatini dağıtmaya çalışmakla suçladı. “Aynısı Çin’de yaşanıyor olsaydı, öfkeli kalabalıklar Beyaz Saray’ı çoktan yakmıştı” diyordu.

Çin’in eylemlerden pek hoşlanmadığını düşünürsek, bunun yaşanma olasılığı düşük. Fakat Hu’nun gündeme getirdiği konu Covid-19’un etkilerini hisseden tüm ülkeleri yakından ilgilendiriyor. Hiddet nerede? Halkların öfkesi nerede? Beceriksiz hükümetlerin hatalarından etkilenen insanlar neden ayaklanmadı? Sözgelimi darağaçları, giyotinler, meşaleler nerede?

Diğer bir deyişle, devrim nerede başlıyor? Dünyanın işten çıkarılan işçileri, birleşin! Kaybedeceğiniz tek şey, tedarik zincirleri.

Geçtiğimiz yüzyılın siyasi tarihine bakacak olursak günümüz siyasetçileri (solcusu, sağcısı, demokratı, despotu) halkların öfkesine hedef olmadıkları için kendilerini şanslı hissetmeli. İnsanlar cesaretlerini topladığında bu tür olaylar görebiliriz. Birçok ülkede küçük de olsa Covid ilintili eylemler gördük. Fakat genele baktığımızda henüz yaygın bir tepkiden söz etmek mümkün değil.

İş dünyasında, bilim insanlarında ve diğer uzmanlar arasında görüş birliği var; hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yol ayrımındayız. Şu an için krizden en fazla yaşlılar etkileniyor fakat önümüzdeki dönemde her kuşaktan milyonlarca insan yaşamlarının altüst olduğunu görebilir. İsteseniz de istemeseniz de, ikinci Devrim Çağı başlıyor.

Dolayısıyla asıl soru, devrimin ne biçimde geleceği. Marx, Mao, Guevara ve Kastro gibileriyle hatırlanan 20. yüzyıl tipinde, ideolojik türde mi olacak? Ya da herkesin birbirine muhtaç olduğu bu dünyada şiddetsiz, ani ve köklü bir değişim mi göreceğiz? Salgının şoklarını ve artçı etkilerini ne şekilde yaşayacağımız belirleyici olacak.

Politik devrimlerin karakterinin Aristo’dan beri değişmediğini söyleyebiliriz. Aristo, Politika isimli eserinin beşinci kitabında, devrimin başlıca sebebinin eşitsizlik olduğunu yazar. Adalet ve eşitlik “tüm devletlerin temelidir” ve eşitsizlik bir adaletsizlik türü olduğundan, devlete karşı çıkmanın dayanağı olabilir. Aristo’nun yazdığına göre, “Aşağıda bulunanlar eşit olmak için, eşitler ise üstün olmak için ayaklanırlar. İşte devrimlere yol açan zihin hali budur.”

Salgın büyük belirsizlik yarattıysa da, iki şeyden emin olabiliriz. Birincisi, virüs küresel ve yaygın. Tüm insanlığı tehdit ediyor. İkincisi toplumsal sınıf, ırk, etnik köken, gelir seviyesi, gıdaya erişim, eğitim, yaşam tarzı, coğrafi konum, cinsiyet ve yaş gibi tüm değişkenlere bağlı olarak, belli kesimler virüsün etkilerini daha fazla hissediyor.

Dolayısıyla varlıklı ve gelişmekte olan ülkelerin hem kendi içlerinde, hem birbirileri arasındaki toplumsal adaletsizlikler virüs tarafından gözler önüne serildi. Bu adaletsizlikler Aristo yazdığında taşıdığı önemi ya da Marie-Anoinette köylülere ‘Pasta yiyin’ dediğinde taşıdığı önemi bugün de taşıyor.

Covid fırtınasını toplumsal ayaklanmalara şahit olmadan atlatmamızı imkânsız kılacak derin adaletsizlik kısa süre önce Amerikan kapitalizminin çarları tarafından da tartışılıyordu. Yatırım fonu milyarderi Mark Cuban, gelir adaletsizliği konusunda “doğru olanı yapmak için elimizde bir şans var” diyordu ve adaletsizliği bir acil durum olarak tarif ediyordu.

JP Morgan yöneticisi Jamie Dimon ise şöyle diyordu: “İnsanlara fırsat sunamıyorsanız yalnızca ekonomik potansiyeli değerlendirmede başarısız olmuyorsunuz, sistemin varlığını da tehdit ediyorsunuz.” Salgını şirketler ve hükümetler için bir uyarı olarak tanımlıyor, kamu yararı için çalışma ve yatırım yapma zorunluluğundan söz ediyordu. Söylemler neredeyse sosyalist...

Salgın sonrası dünyada değişim konusu yoksulluğu ve kuzey-güney adaletsizliğini de ele almak zorunda. İklim değişikliği, enerji, su ve toplu yok oluş konuları gündemimizde olmalı. Ekonomik refahı kişi başına düşen milli gelirle değil; ürettiğimiz toplumsal ve çevresel faydayla ölçmeliyiz.

Bunlar hayal gibi gelebilir. Milyonlarca insanın işini evden yapması, kara ve hava ulaşımının durdurulması da hayal gibi geliyordu; bir anda gerçek oldu.

ABD’de Trump’ın zenginler rejimi gittikçe hukuksuzlaşıyor. Salgın yönetimindeki keyfi uygulamaları da hesaba kattığımızda, ülkenin 200 yıllık demokratik kurumlarının çağa ayak uyduramadığını görüyoruz. İhtiyaç, ikinci bir Amerikan devrimi. Yeni bir anayasa kongresi toplanmalı ve seçmenler kurulu gibi tarihi geçmiş uygulamalar ortadan kaldırılmalı, demokrasi herkesin erişiminde olmalı.

Britanya’da salgının tek elden, başarısızca yönetilmesi temsili demokrasinin ve ulusal bütünlüğün yaşadığı krizi gözler önüne sardı. Birleşik Krallık var olmayı sürdürecekse 1832 Reformuna benzer, köklü bir değişim gerekli. Avrupa da kendini yenilemeli. Bunu başaramazsa popülist milliyetçiler tarafından köşeye sıkıştırılacak.

Şiddetli ayaklanmalara yabancı olmayan Çin ya da Rusya gibi otoriter oligarşiler, toplumsal huzursuzluk döngüsüne girmek istemiyorlarsa kendilerini yüceltmeye ve yeni emperyalist heveslerin peşinden koşmaya son vermeliler. Yeniden doğacak dünyada Birleşmiş Milletler baştan şekillendirilmeli, 1945 San Francisco konferansının idealizmi yeniden keşfedilmeli ve insanlığın ortak düşmanlarına karşı dönüştürücü vizyon yeniden benimsenmeli.

Aristo’nun dediği gibi: Devrim burada başlıyor.

Fatih Kıyman

28 Mayıs Perşembe

Takip Edin