Amerika Birleşik Devletleri (ABD)
Başkanı Donald Trump, 2020 yılında ölüm cezasını federal düzeyde yeniden hayata
geçirdiğinden bu yana 13. kişi idam edildi. 19 Ocak 2021 itibarıyla dünya
genelinde Covid 19 nedenli ölen kişilerin sayısı 2 milyonu geçti. Bu rakam, ABD
için 400 bin.
Aynı tarihte Washington DC’de,
iki hafta önce beyaz üstünlükçü, ırkçı, faşist, ve aşırı sağcı gruplardan
oluşturulan Trumpçı kitlenin Kongre binasını işgal etmesine bağlı olarak 20
Ocak 2021’de gerçekleşecek olan Başkanlık devir teslim töreni için FBI ve
Ulusal Muhafızlar muazzam güvenlik önlemleri alıyorlar.
6 Ocakçı bileşenler arasında
izinli polislerin, emekli askerlerin olduğu hatırlandığında, Kongre binasına
bakan meydana kurulan idam sehpasının yarattığı endişeyi kestirmek
kolaylaşıyor.
Trump yönetiminin karnesi ve
hatta Trump’ın başkanlığa seçilme süreci son gelişmeleri istisna olarak okumayı
zorlaştırıyor – ne ABD ne de dünya genelinde bir istisna.
Yeni siyaset formu
İstisna olmayan bir diğer konu
ABD’de Donald Trump’la yerleşikleşen yeni siyaset formu. Bu form ABD’yle
sınırlı değil, Trump’ın Kasım’daki seçimde Kamala Harris destekli George
Biden’ın gerisinde kalmış olmasıyla geçersizleşen bir form da değil. Trump yönetiminin
ABD’deki liberal demokrat siyasal, entelektüel ve akademik çevrelerde “aşırı”,
“istisnai” olarak nitelenen ve gerçekten ABD başkanları için çizilegelen profil
açısından her şeyin en aşırısını temsil eden söylemsel pratikleri, aslında ABD
toplumunun sürekli olarak kaybettirilen çoğunluklarının – Üçte İki Dünyanın –
gündeliğine yabancı değil.
Hemen burada, aynı durumun
tekrarından değil baskının, eşitsizliklerin ve ayrımcılığın artarak ve farklı
araçlarla ve gerekçelerle sürdürülmesinden bahsettiğimin altını çizeyim. Diğer
bir ifadeyle, Trump yönetiminin ABD siyasetinde bir dönüm noktasını simgelediği
açık. Ancak dönüm noktası gökten zembille düşmüyor, gelişi hattı on yıllar
öncesinden çiziliyor ve temelleri ABD’de bitmeyen beyaz üstünlüğüne dayalı ırk
ayrımcılığıyla ve anaakım 20. yüzyıl (dünya) tarihine nedense faşizme
referansla geçmeyen siyaset pratikleriyle atılıyor.
Bunun yerine ABD tarih boyunca ve
hâlâ liberal demokrasinin işlerliğine örnek alınıyor; özgürlükler ülkesi olarak
gittikçe sertleşen sınır denetimleriyle ve cımbızla eklenen kriterlere göre
göçmenler ülkesi olarak göç alıyor. Bu tuhaf genel kabullerle Trump yanlısı
beyaz üstünlükçülerin 6 Ocak 2021’deki Kongre baskını ve işgali liberal ve/ya
da demokrat kesimlere beklenmedik, ABD’ye yakışmaz bir gelişme olarak
görünebiliyor.
Henüz faşizm değil, Trumpizm
6 Ocak 2021’de Trump yanlısı
ırkçılar, beyaz üstünlükçüler, QAnon sempatizanları, Proud Boys (Gururlu
Herifler), nihayetinde, işgal sırasında taşıdıkları bayraklardan bir kısmının
üstünde, ‘İsa Kurtarıcım, Trump Başkanım’ yazanlar, (kökten-)dinciler,
liberalliği komünistlikle eş tutanlar, komünistliği terörizmle tanımlayanlar
‘Amerika’yı haşmetine kavuşturmak’ için yola çıkan Trump’ın oyların çoğunu
alamamasını demokratların ve işbirlikçilerinin yalan siyasetine, sahtekârlığa,
oy hırsızlığına bağlıyorlar.
Seçim demokrasisini henüz
reddetmiyorlar, buna ihtiyaçları yok. Zira, komplo teorileri ve inandıkları,
yaygınlaştırmak istedikleri bir hakikat var – Trumpizm kapsamında
okuyabileceğimiz bir hakikat bu. 21. yüzyıla şimdiden bakarken, 21. yüzyılın
faşizmine 20. yüzyıldaki örnekleriyle eşleşmediği için – hâlâ seçimler var;
muhalif partiler var; muhalif medya var vs. – henüz orta sınıfın tümü mas
edilmediği ve/ya da saf dışı bırakılmadığı için faşizm diyemiyoruz.
Trumpizmle temkinli hareket
ediyoruz. Oysa, Sarah Churchwell, ABD’de faşizmin 1930’lardan bu yana hattını
çizerken zorlanmıyor.[1] Zira, siyasetle ilişkilenme formu olarak faşizmi
betimlemenin yolunun dalgalanan bayraklarda Swastika tespit etmekten, 6
Ocakçılar arasında Auschwitz Kampı resimli kazaklar giyenler bulmaktan, temsilî
Roma yürüyüşü iddialarından geçmediğini, faşizmin yerli olanı vurguladığını,
yerli olan bir formu arzuladığını hatırlatıyor. Trump’ın 2016’dan bu yana bıkmadan
bağırdığı – gerçekten bağırıyor -
‘Amerika’yı eski haşmetine kavuşturmak’ ideali, bu tür bir yerlilik
iddiasına rahatlıkla bağlanıyor; ABD’nin Amerikan olmasına devam etmek.
Beyaz adamın arzusu
Yükselen ve istikrarlı bir
şekilde, inatla alternatif bir politikaya işaret eden, alternatif bir
politikanın mümkün olduğunu kanıtlayan Black Lives Matter hareketi ve
bileşenleri; merkez yönetimin ve büyük sermaye gruplarının baskısı karşısında
alternatif olma, bilme, yaşama formlarını her gün dirençle örnekleyen yerli
topluluklar karşısında kıta topraklarını özel mülkü olarak kullanmaya devam
etme arzusu, bu.
Bu arzu, beyaz adamın göçle
geldiği toprakları tekrar tekrar fethetme iştahını çağırıyor. Jacqueline Rose’a
göre bugün ‘siyasetin cinselleştirilmesinin yeni bir versiyonuna tanık oluyoruz
… şehvetle, açgözlülükle, kinle ve hiddetle … harekete geçirilen ve bastırılan
bir dünyaya kendini yüzsüzce teşhir eden (bir cinselleştirme).’[2]
Oylarını artırdı
Trump seçildiği anda ABD’de
başkanlık seçimlerinde bir adeti değiştirdi. Ülkedeki en iyi sekiz
üniversitenin birinden mezun olmadan hem Büyük Kadim Parti’den aday olabildi
hem de vazgeçmediği popülist retoriğe rağmen halk oylamasından çoğunluk oyu
alamasa da seçmen kurulunun kararıyla başkanlığa gelebildi. Ve 2020 Başkanlık
seçim sonuçları sıradan liberal demokrat ABD vatandaşına geçici bir rahatlama
sağlamış olsa da aslında başkanlığı boyunca halk arasındaki oylarını da
artırdı.
2016’da 63 milyon olan oyu
2020’de 74 milyona çıktı. Söz konusu 74 milyon seçmen dört yıl boyunca tutarlı
bir şekilde, ayrımcı, ırkçı, beyaz üstünlükçü, kadın düşmanı, göçmen karşıtı,
militarist uygulamalardan vazgeçmeyen, pandemi döneminde insanların yaşam
haklarına kasteden adımlar atan, bunu fütursuzca savunan Trump ve benzeri Cumhuriyetçi
senato ve temsilciler meclisi üyelerini desteklemeye devam ediyorlar. Proud
Boys, onların da parçası oldukları 6 Ocakçılar gibi…
Trump, 2020 boyunca ve seçim
tarihi yaklaştıkça artırarak, seçimlerde sahtekârlık riskini hakikat kılmak
için elinden geleni yaptı. Askeri göreve çağırdı, taraftar medya kanallarını
manipülasyonda kullandı, cumhuriyetçi yorumculara başvurdu – Başkanlık
tartışmasını da bu yönde kullandı. Seçimi kaybettiğinde muhtemelen yalanına
kendi de inanıyordu. Pandemi süresince olan bitenin günün birinde kendiliğinden
geçeceğine inandığı gibi ya da Covid 19 pozitif çıktığında uygulanan
ayrıcalıklı ve astronomik rakamlı tedaviyi es geçip, yeteri kadar güçlüyse
yaşayacağına inandığı ve takipçilerini inandırdığı gibi.
21. yüzyıl faşizmi
21. yüzyıl faşizmi kitleyi
harekete geçirmekten önce şahsiyetçi siyasetin üzerinde kuruluyor; samimi,
çoğunluğun duygusunu dolayımsız, olduğu haliyle haykırabilen bir şahsiyetin
üzerinden işliyor. Söz konusu şahsiyet kısa, sıkça devrik, anlamsız konuşabiliyor.
Hitler’in Kavgam’da kurduklarına benzer, birkaç kelimenin biteviye tekrarından
oluşan cümlelerle içi dışı bir görüntüsünü tazeliyor; sermayesinin gücünü geri
plana itebiliyor.
Bugün Trump, 6 Ocakçılardan biri,
bununla gurur duyuyor; artık taraftarlarını evlerinde tutmak için kendisini
zorlamıyor.
Simten Coşar